Hakkımızda
Bu mağaza artık yayında.
Çünkü burada gördüğünüz her şey — tasarım, kıyafetler, kelimeler, görseller, hatta bu dijital alan —
sadece bir çift elin ürünü. Benim.
Ben Selda Campling.
Eğitimli bir iç mekân tasarımcısı, içgüdüsel bir moda tasarımcısıyım.
Yazmak benim için bir ihtiyaç, görsel hikâyeler anlatmaksa kalbimin işi.
Bazen dikiş dikerim, bazen boyar, bazen yalnızca susar ve üretirim.
Çok okurum, çok yazarım.
Bu bir marka değil yalnızca.
Bu, sessiz bir başkaldırıdır — bir kadının, nefesler arasındaki o kısa ama derin durgunluktan kurduğu el yapımı bir dünya.
Yani dünyanın gürültüsünün sustuğu, sadece iç sesin duyulduğu anda doğan bir dünya.
Eğer bu sayfayı bulduysan, sen de arıyorsun demektir.
Bir anlam… bir güzellik… belki de nadir bir şey.
Ve burayı okuyor olman zaten, senin çok nadir bir kişilik olduğunun işaretidir.
Sen de bana bir işaret yolla… mesela bir yonca 🍀. Böylece seni tanıyabilirim.
Artık kapılar açıldı.
Ve şimdi, yalnızca bir mağazaya değil,
üreten bir kadının dünyasına adım atıyorsun. Zamanla burada gelişimimi, başarılarımı, mağlubiyetlerimi ve yol boyunca öğrendiklerimi paylaşacağım.
Aynı zamanda moda üzerine, hayata dair, hayatın renklerine, insani duygulara ve felsefeye dokunan pek çok yazıyı da burada bulacaksınız.
Burası, sadece bir markanın değil; bir yolculuğun, bir arayışın ve paylaşımın evi olacak.
01.Mart 2023
İlk Elbisenin Modern Hikâyesi ve Cocopetty’nin Doğuşu
-
yüzyıl Paris’inde bir terzi, kumaşı sadece dikmek için değil, hayal etmek için eline aldı.
O güne kadar kadınlar terziye arzularını fısıldar, “şöyle bir elbise istiyorum” derlerdi.
Ama Charles Frederick Worth ilk kez kendi vizyonunu ortaya koydu:
“Bu elbiseyi giymelisiniz. Çünkü bu elbise sizi anlatıyor.”
O an, giyinmek bir ihtiyaç olmaktan çıktı; bir sanat, bir kimlik ve bir güç gösterisine dönüştü.
Worth, elbiselerinin içine kendi adını dikti; kadınlar artık sadece bir giysi değil, bir imza taşıyordu.
Defileler, moda evleri ve koleksiyon kavramı böyle doğdu.
Ve zamanla moda öyle bir noktaya geldi ki…
Bir zamanlar insanlar kendi arzularını terzilere tarif ederken, artık elbiseler insanları seçmeye başladı.
Kişi değil, elbise karar veriyordu:
“Senin içindeki ışığı ben yansıtabilirim.”
İşte gerçek yansıma, ancak insan ile elbisenin birbirini bulmasıyla mümkün hale geldi.
Aradan yüzyıllar geçti. Moda devleri yükseldi, markalar tarihe geçti.
Ama özünde hep aynı soru kaldı:
“Beni gerçekten anlatan elbise hangisi?”
İşte Cocopetty tam da bu soruya cevap olarak doğdu.
Antalya’nın ışığından, Akdeniz’in özgür rüzgârından, bir kadının kendi ellerinden…
Her parça, siparişe göre değil, tasarımcının kalbi, sezgisi ve yolculuğu ile şekillendi.
Her dikiş, bir yeniden doğuşun ve elbiselerin kişisini seçtiği bir dünyanın imzasını taşıdı.
Cocopetty, kadınlara sadece giyinmeyi değil;
kendisini seçen elbiseler aracılığıyla kendi hikâyesini giymeyi teklif ediyor.
Worth’un başlattığı devrim, bugün Cocopetty’nin tılsımlı parçalarında, sınırlı sayıda üretilmiş, özenle seçilmiş kumaşlarda yaşamaya devam ediyor.
Ve her elbise fısıldıyor:
“Ben seni seçtim. Seni yansıtırım.”